17 Haziran 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu ✖ Benim Uzak Yıldızım - Amie Kaufman & Meagan Spooner (Starbound, #1)

Kitap Adı: Benim Uzak Yıldızım
Orijinal Adı: These Broken Stars
Yazarı: Amie Kaufman & Meagan Spooner
Seri: Starbound, #1
Çevirmeni: Ebru Sürmeli
Yayınevi: GO! Kitap
Sayfa Sayısı: 520
Yayın Yılı: 2015
Türü: Distopya, Bilimkurgu, Romantik
Goodreads Puanı: 3,96 ( 28,100 Oylama)
Fiyatı: 17 TL
 GECENİN, DEVASA UZAY GEMİSİ İKARUS'TAKİ DİĞER GECELERDEN HİÇBİR FARKI YOKTUR. 

Ta ki o büyük felaket gerçekleşene ve İkarus yakınlardaki bir gezegene düşene dek. Elli bin yolcu kapasiteli gemiden yalnızca iki kişi kurtulmuştur: Evrenin en zengin adamının kızı Lilac LaRoux ve genç bir savaş kahramanı olan Binbaşı Tarver Merendsen.

Binbaşı Merendsen, Lilac gibi kızların insanın başına beladan başka bir şey getirmediklerini uzun zaman önce öğrenmiştir. Lilac da, Tarver’ın kendi iyiliği için, onu kendisinden uzak tutması gerektiğinin farkındadır. Ama ıssızlığın ortasında hayatta kalabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Açlık, soğuk ve vahşi hayvanlara bir de Lilac’ın duyduğu fısıltılar eklenince birbirlerine güvenmekten başka çareleri kalmaz. Ne var ki çok geçmeden, onları birbirlerinin kollarına iten bu trajediden büyük bir aşk doğar. Artık kurtulup kendi gezegenlerinde bir ömür ayrı kalmaktansa düştükleri bu ıssız gezegende birlikte olmayı tercih ederler.

Ama her adımda onları takip eden gizemli fısıltıların ardındaki gerçeği öğrenmeleriyle her şey bir anda değişir. Lilac ile Tarver o gezegenden ayrılsalar bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Nefes kesen bilim kurgu üçlemesinin ilk kitabı, Benim Uzak Yıldızım, zaman ve mekân tanımayan sonsuz bir aşkın hikâyesi…  




  Herkese merhaba! Bugün Benim Uzak Yıldızım'ı yorumlayacağım. Okuyalı bayağı olmasına rağmen yorumunun bu kadar geç gelmesinin sebebi bu kitabın yorumunu vlog şeklinde yapmak istememdi fakat ne yazık ki çektiğim hiçbir videoyu Youtube'a koymak istemedim. İçime sinmedi anlayacağınız. O nedenle ben de uzun mu uzun bir yorum yapayım dedim. 

  Bu kitabı duymayan kalmadı öyle değil mi? GO'dan çıkacağını duyduğumdan beri takip ettiğim, muhteşem kapağı sebebiyle beklentilerimi üst seviyede tuttuğum bu kitap son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı. Bilimkurgu ve distopya örneği olan Benim Uzak Yıldızım'da olaylar galaksiler arasında gerçekleşiyor, tıpkı Evrenin Ötesi üçlemesi gibi. Fakat Benim Uzak Yıldızım'ın en büyük farkı; teknoloji o kadar fazla gelişmiş ki insan yaşamına elverişli olmayan gezegenler terraforyum geçirtilerek insanların yaşayabileceği bir hale getiriliyor. Terraforyum dediğimiz şey ise gezegenlerde bitki örtüsü oluşturularak insanların yaşayabileceği bir hale getirilmesi, atmosferin oluşturulması olarak algılanabilir. 

  Olaylar iki karakterin bakış açısıyla anlatılıyor. Tarver ve Lilac'ın gözünden anlatılan bu kitapta olaylar Ikarus adı verilen devasa bir uzay gemisinde başlıyor. Lilac'ın babası oldukça zengin ve güç sahibi bir adam olmanın yanı sıra Ikarus'un da sahibi olduğundan Lilac sürekli medyanın gözünün önündedir. İnsanlar onu güç ve statü sahibi olabilmek için kullanmak istediğinden babası onu insanlardan, özellikle de erkeklerden korur.

  Tarver ise alt tabakadan gelip başarılı bir Binbaşı olan on sekiz yaşında bir gençtir. Lilac'ı tanımayan insan olmamasına rağmen Tarver'ın magazinle ilgilenmeye vakti olmadığından Lilac'ın kim olduğundan da habersizdir. Lilac'ı ilk kez Ikarus'ta görür ve ondan etkilenir. Daha sonraları babası ona zarar vermesin diye Lilac Tarver'ı kendisinden uzak tutar ama bu durum sadece Ikarus düşene kadar sürer. Bundan sonrası spoiler sayılabileceğinden burada kesiyorum.

  Şimdiii, bu kitabı okurken daha önce olduğum bilimkurgu örnekleriyle karşılaştırmadan edemedim. Gerek Yabancı olsun, gerek Evrenin Ötesi olsun okurken bazı benzerlikleri yakalamaya çalıştım fakat o kadar da çok benzerlik yoktu. Çünkü burada olaylar galaksiler arası bir boyuta taşınmış ve terraforyum denen şeyden de bahsedildiğini ilk defa duymuştum. Bu terraforyum denen şey müthiş bir şeymiş, onu fark ettim. İleride biricik Dünya'mız yaşanamayacak bir yer haline geldiğinde olacaklardan bahsedilen kitaplar ve filmler çok ilgimi çekiyor, her ne kadar o zamanları göremeyecek olsam bile önümüzdeki birkaç yüzyılda teknolojinin ne kadar gelişeceğini düşünmek, imkanların genişlediğini görmenin düşüncesi, galaksiler arası seyahatler ve başka bir gezegende yaşama fikri müthiş geliyor. 

  Tarver ve Lilac gezegene düştükten sonra asıl eğlence başlıyor. Koskocaman bir gezegende yalnızlar mı yoksa başka birileri de var mı bilmediğimizden kitabın ortalarını eğlenceli kılan en büyük etken Tarver ve Lilac'ı atışmaları oldu. Kitabın son iki yüz sayfasıydı galiba hatırlamıyorum, o kadar heyecanlıydı ki bazı sahneleri soluğumu tutarak okuyordum. Fısıltılar denen şeyler okuyucuyu koskocaman bir merak yumağına sarıyor, kitabın sonuna kadar bırakmıyordu. Hani eğlenceli demek istiyorum ama bazı yerlerde dehşete düştüğümden eğlenceli diyemiyorum. Spoiler olacağını bilmesem dehşete düştüğüm yerleri tek tek sıralardım şuraya. Ben sadece Fısıltılar diyeyim, siz anlayın. 

   Başlarda çok şaşırmasam da kitabın ortalarında, özellikle sonuna yaklaştıkça beni şaşırtan bir sürü şey oldu. Yazarlarımızın kurgularına hayran kaldım, bayılarak okuduğum bir kitap oldu ki şu zaman kadar GO!'dan çıkan ve benim sevmediğim bir kitap olmadı. Hem orijinal kapak kullanmaları, hem mıknatıslı kapakları, hem kitap konusunda harika bir zevke sahip bir ekipten oluşmaları hem de okuyucularıyla iletişim halinde olmaları sağolsun, kısacık zamanda benim gibi bir çok okurun favori yayınevi oldu.

  Şimdilik benden bu kadar. Bir dahaki yorumda görüşmek üzere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder